Fikrimizce!

25 Kasım 2013 Pazartesi

Okuduğum Son Kitap - Milan Kundera - Kimlik





Milan Kundera ile tanışmam Sabit fikir dergisinde okuduğum bir yazı ile oldu. Aslında ismini çok duymuştum ancak okumaya karar vermem bu yazı sayesinde oldu.

Yazının sahibi Nazan Maksudyan ve yazının başlığı "Milan Kundera ve Varoluşa dair." Şahsen kitabı bu yazıda daha çok sevmiştim ve okuduğumda, karakterlerin iç dünyasına ortak olduğumda ise kitap bana biraz saçma geldi.

Ana karakter olan chantal'in orta yaş krizi sebebiyle "artık erkekler bana bakmıyor" modunda eve dönüşleri ve erkek arkadaşının ona gizli isimsiz mektuplar yazarak hikayenin başlaması konu ediliyor. Konu bu minvalde gitseydi ve derinlik bu konu üzerinden oluşturulsa belki biraz daha çekici olurdu. sonuç olarak 4-5 mektup var, ölen bir ilk çocuk, ayrıldığı bir eski koca, o kocanın ablası ve onun çocukları, iş arkadaşları, patronlar, kahvedeki çocuk, sokaktaki dilenci vb. pek çok karakter ile dolup taşıyor roman. hal böle olunca 150 sayfalık bir kitap için karakter sayısı çok fazla oluyor.

İnsanın kimlik arayışı ve orta yaş bunalımı ile alakalı bir hikayede bu kadar çok karakterin olması ve ana karakterin girdiği bu daldan dala hoplama durumları nedeni ile hikaye biraz heyecanını yitiriyor.
Chantal'in kimse beni beğenmiyor krizine girmesinin sonucu olarak erkek arkadaşının ona isimsiz mektuplar yazması, kadının kendini takip ediliyor hissetmesi sonucu heyecan duyması, daha sonra bu mektupları erkek arkadaşının yazdığını öğrenmesi ve aslında onu hiç tanımadığını anlaması vs. tabi kadın daha önce duymadığı şeylerin mektupta olmasından dolayı biraz sinirleniyor.

Bununla alakalı olarak Türkiye'de yaşanan bir olayı hatırlatmak isterim,  doktor bir adamın eşi akşam saati bir radyo programını arıyor ve "eşim şuan arabada ve hastaneden bi,r hemşire ile buluşmaya gidiyor, biliyorum ki aynı zamanda sizi de dinliyor. ona diyorum ki eve bir daha gelmesin kendine kalacak başka bir yer duysun. Msn'den onunla hemşire gibi konuştum, 5 yıllık evliyiz ama duymadığım, görmediğim laflar iltifatlar vs." şeklinde devam eden bir sohbetti ki dj de duruma çok şaşırıyor ama kadın bu hareketi ile epey bir taktir topluyor.

Erkek olarak üreme içgüdüsüne karşı çıkmaz çok zor, zira bu tarz durumlarda her erkek aynı davranış biçimini sergileyecektir ki bu süpriz olmamalı. Erkek için herhangi bir kadınla üreyebilme ihtimali erkeğin doğasını tamamen değiştirir ki işte bu yüzden uygun şartlar oluşturulduğunda her erkek aldadır tezi vardır. Erkek için bu doğasının gereğini yapmaktır, olabildiğince tohumlarını saçmak için programlandığı için bu tabiatına karşı çıkamam durumundan erkek asla sorumlu tutulmamalıdır.

Sonuç olarak chantal gibi reklam firmalarında üst düzey yöneticilik yapan fransız bir kadının en azından Arthur Schopenhauer kaynaklı erkek içgüdüsel eğilimleri hakkında bilgili olması gerektiğini düşünüyorum. ve ergen kızlar gibi kimse bana bakmıyor diye erkek arkadaşına yakınmasını da gerçekçi bulmuyorum.





Hiç yorum yok: