Fikrimizce!

9 Aralık 2009 Çarşamba

Likya Yolu


17 ağustos 2099 tarihinde istanbul'dan yola çıkarak fethiye otogarda indim. bir minübüs ile ölü denize doğru yola çıktım, montana otelin önünde inerek likya yolunu yürümeye başladım sabah saat 08:00.

1. etap ölü deniz-faralya(kelebekler vadisi) önceden epey bir araştırma yaptığım için elimde haritalarım, yazılı rotalarım mevcuttu ve ilk durağım 8 km. ilerde bulunan kirme köyüydü. zorlu bir yolculuk oldu ilk günün verdiği hamlıkla epey yoruldum ve kirmeye vardım. biraz dinlendikten sonra 2 saatlik bir yürüyüş sonunda 17:00 gibi resmi adı uzunyurt olan faralyaya vardım. yol üstünde pek çok pansiyon var ama ben direk olarak george house pansiyona giderek çadır alanına çadırımı kurdum. bu alan kelebekler vadisinin hemen üstünde yer alıyor ve muhteşem bir manzarası var. pansiyonda 20-30 kişi aynı anda kalabiliyor. fiyatlar çok uygun odalar kişi başı 30 tl, çadır alanında çadırınızı kurup sabah kahvaltısı dahil 15 tl. kelebekler vadisine 2 türlü gidiş var 1. ve güvenli olanı ölü denizden tekne tur ile gitmeniz. 2. ve ölme ihtimali olan yol george house pansiyonundan kayalık inişi. yol kırmızı noktalarla işaretlenmiş kaybolmuyorsunuz fakat yer yer iplerden destek almak zorunda kalıyorsunuz. vadiye indiğinizde sadece denize girip gitmeyin vadinin içinde ilerleyerek kelebeklerin yuva yaptığı yere ve şelalenin olduğu noktaya kadar gidiniz.

2. etap faralya-kabak; egenin coğrafyası düşünüldüğünde çok fazla düz yol yürümeyeceğinizi zaten tahmin ediyorsunuzdur fakat siz yinede en kötüsünü tahmin edin ve sadece iniş ve çıkışlara hazırlayın kendinizi. sabah 07:00 gibi yola çıktık ( kelebekler vadisinde tanıştığım 1 fransız 3 türk) ekiple yeni tanışmama rağmen 1-2 etap beraber yürümeye karar verdik. zaten yolda sürekli birilerine raslayabiliyorsunuz. 4 saatlik bir yürüyüş sonrasında kabak koyuna vardık ve yine bir pansiyonun çatı katına yerleştik, koyu tepeden gören harika bir yer. çantaları indirip kabak koyuna inip denize girdik geceyi pansiyonun çatısında yıldızların altında geçirip güzel bir uyku çektik.

3. etap kabak-alınca; en çok su sıkıntısı çektiğimiz etap bu etap olmuştu, 2-3 çeşme vardı yol üzerinde ama hepsi kurumuştu ağustos ayında 45 derece sıcaklıkta 4 saat yürümek zorunda kaldık. alıncaya vardığımızda ilk gördüğümüz evin kapısını çalarak su takviyesi yaptık.

4. etap alınca- boğaziçi; yolun en temiz ve en keyifli olduğu etap diyebilirim. çoğunluğu asfalt ve yokuş aşağı gidiyor ve birde cennet koyunu inanılmaz yerlerden görme şansını yakalıyorsunuz. su sıkıntısı pek çekmedik zaten yerleşim yerlerinin içinden yürüdük diyebilirim.

5. etap boğaziçi-saklıkent; bu etapta diğer arkadaşlardan ayrılarak saklıkent'e gitmeye karar veriyorum. aslında saklıkent likya yolunda değil ama ben buraya kadar gelmişken görmeden gitmek istemiyorum. bir araç bularak ana yola çıkıyor ordan saklıkent dolmuşlarının kalktığı noktaya kadar otostop çekiyorum tekrar.

6.etap- saklıkent-patara; saklıkenti geziyor buz gibi suyuna giriyor yatıp dinleniyor ve ertesi gün otostop ile patara'nın girişine kadar geliyorum 5-6 km. düz bir yoldan sonra pataraya gelip istanbul pansiyona yerleşiyorum. sahile kadar bir traktörün arkasında gidiyorum. sahil nefis 18 km. uzunluğu ile türkiyenin en uzun kumsalı ve çok temiz. bazıları için sölemeden geçmek istemem sahilde her yer ufak, büyük yengeç dolu, ama sizi görünce hemen kumdaki yuvalarına giriyorlar.

7. etap patara-kalkan; benim açımdan zor bir etaptı; pataradan ayrıldığımda inceburun adı verilen mevkiden geçerken işaretleri kaybettim ve uzun süren aramalarıma rağmen bulamadım. önümde iki seçenek vardı ya geldiğim 3 saatlik yolu geri yürüyecektim yada kör uçuşu yaparak ilerleyecektim. ben ilerlemeyi tercih ettim. normal şartlarda 4 saat sürmesi gereken yürüyüşüm 7-8 saate yaklaşmıştı ve çok yorolmuştum, suyumda bitmek üzereydi. umudumu kaybetmeye yaın bir dağ evin gördüm ve arıcılık yapan cemal ile tanıştım geceyi orda geçirdim ki arılarla hiç uyumamıştım.

8. etap cemal'in evi-kalkan; sabah erkenden kalkarak arabayla beni yola çıkardı cemal ve ben yolu izleyerek kalkana vardım.

öncelikle yürüyüşü planlayan arkadaşlar şunlara dikkat etmeli,

- çantanızı azami hafiflikte tutmanızı öneririm, belirli bir süre sonra diz, bel ve sırt ağrılarınızdan dolayı yürüyemez hale geliyorsunuz. ilk gün yürüyüşümden sonra 2 gün dinlenmem gerekti.
- yanınıza çok eşya almayın 2 tişört, 1 şort, şapka, 1 çorap yeterli olacaktır. her konakladığınızda zaten çamaşır yıkamak zorunda kalıyorsunuz terden leş gibi oluyor heryeriniz.
- mümkünse yalnız yürüyün. eğer mümkün değilse en az kişi ile gitmeye çaba gösterin. genellikle bu tür organizasyonlarda kalabalık gitmenin belirli sıkıntıları oluyor. tek başınıza gittiğinizde keyfinize göre yürüyorsunuz. kimse size şurda yatalım burda yiyelim demiyor ve kendinizle kalıyorsunuz ki ilk olacaktır ömrünüzde.
- her zaman! buraya dikkat her zaman! beyaz-kırmızı işaretleri takip edin. zaten 30-50 metre arası işaretler var ve çok net olarak görünüyor. ara sıra işaretleri kaybedebilirsiniz bana da oldu. yapmanız gereken en son işareti gördüğünüz yere dönerek etrafı araştırmak. yeni işareti o zaman bulabilirsiniz.
- yanınıza bol su almak yerine 1 şişe buz 2 şişe su alın. zira 45 derece sıcakta bol suyun bir manası kalmıyor 2 saat sonra suyun sıcaklığı kahve yapmaya yetecek kadar artıyor. buz ile suyu karıştırıp içilebilir su elde edebilirsiniz.
- her gördüğünüz insanla konuşun, evlerin kapılarını çalmaktan çekinmeyin, çok sıcak insanlar hele türkçe konuşmaya başladığınızda hemen sofra açalım ayran yapalım diyorlar, kıramıyorsunuz oturup yiyor içiyorsunuz. evin yaşlıları ile; büyük şehir nasıl diye başlayan uzun sohbetler edebiliyorsunuz. ben ayrılırken varsa evin çocuğuna 5-10 tl verip öle gidiyordum.

- haziran-temmuz arası arıcılık mevsimi olduğu için her yer arı kovanı dolu, çam balı yapıyorlar ve hiç bir türlü kaçışınız yok. arıları sevmeyi öğreneceksiniz. su başlarında özellikle binlerce arı bulunuyor sıcaktan hayvanlar akın ediyor su başlarına. korkmadan ani hareketler yapmadan suyunuzu doldurup gidebilirsiniz. ben hiç sokulmadım ama bir kaç gün yürüdüğüm grupdan herkes sokuldu hemde 4-5 sefer. bir fransız vardı aralarında inanılmaz panik yapıyordu arı üstüne konduğunda en az 10 kere sokuldu diyebilirim.

- yürüyüş için en iyi zaman şu aydır bu aydır diyemem, çünkü ben herkesin gitme sıcaktan ölürsün dediği bir zamanda gittim ve çok az su sıkıntısı yaşadım. istediğiniz zaman gidin ama mevsime göre çadır tulum kıyafet götürün.