Danimarkalı yönetmen
Thomas Vinterberg’in İskandinav kültüründe ki erkek sohbetini en iyi şekilde
yansıttığını da düşünüyorum. Daha önce ki birkaç filmde de bunu görmek
mümkündür, How to Train Your Dragon filminde ve Beowulf & Grendel destanında
anlatıldığı üzere İskandinav erkekleri akşamları büyük bir masanın etrafında
toplanır içki içer ve şarkılar söylenir. Hatta dev grendel bu şarkı söylenen
akşamlardan rahatsız olduğu için insanların köyüne saldırarak birçok kişiyi
öldürür.
Jagten de bu sahneyi
iki kere görüyoruz, ilkinde filmin başında Lucas ve arkadaşları bir içki
masasının başında sohbet ediyor şarkı söylüyor ve içiyorlar. Tıpkı bizim
yaptığımız gibi fondip bile yaptırıyorlar birbirlerine. İkinci ise lucas’ın
oğlunun av lisansını aldığı sahnede görüyoruz. Birkaç kadehten sonra erkeklerin
o kalın sesleriyle şarkı söylemelerini görmek çok hoştu. Aradan yüz yıllar bile
geçse kültürün korunduğunu görmek, uzakta bile olsak orada yaşayanlara sempati
duymamıza yetiyor.
Filmin durağanlığı
konunun keskinliği ile orantılı diye düşünüyorum, lucas’ın yalnız ama özünde
iyi bir insan olduğunu çok iyi yansıtıyor yönetmen. Özellikle çocuklarla oyun
oynadığı sahnede, kendini işine veren biri olarak değil oynadığı oyundan zevk
alan biri olarak görüyoruz lucas’ı. Renklerin pastelliği, Danimarka sonbaharı,
taşranın sessizliği ve diken üstü bir konu bir araya geliyor ve Mads Mikkelsen’in
mükemmel sakinliği ile filmin yavaşlığı bir yerden sonra rahatsızlık vermemeye
başlıyor.
Küçük kızı oynayan Annika
Wedderkopp için ayrı bir paragraf açmak gerek. Küçük oyuncuların her
zaman insanı şaşırtan bir gerçekliği olduğu şüphesiz ama farklı ve anlayamadığımız
bir dilde konuştuğu için biraz olsun bu gerçeklikten uzaklaştığını düşünüyorum.
Her şeye rağmen küçük klara çok başarılıydı.
Kasaba halkı genel
olarak ciddi eleştiri almış olsa bile biraz empati ile hepimizin onlardan
farksız olduğunu görebilirsiniz. Konunun hassasiyeti ve travmatik oluşu
nedeniyle insanların pek mantıklı davranamayacakları çok belli. Ancak marketten
kovmak nedir arkadaş, orası bana biraz abartı geldi doğrusu. Ve lucas’ın
sakinliği biraz fazlaydı, markette ki adama kafa atması bile ağır çekimdi
resmen.
Lucas’ın karşı
karşıya kaldığı suçlama, inanın yüzüne dövme yaptırması gibidir sonuç ne olursa
olsun insanların size her zaman bu şekilde bakacağı gerçeğini
değiştiremiyorsunuz. Nitekim filmin sonunda yönetmen bunu çok net gösteriyor.
Sonuç ne olursa
olsun 2012’nin en iyi filmlerinden biri, İskandinav sinemasında ki yükselişten
herkes gibi bende memnunum tabi ve Mads Mikkelsen’in bu filmdeki rolü ile Cannes Film Festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü
aldığını hatırlatmak isterim.