Fikrimizce!

17 Nisan 2013 Çarşamba

Izlediğim Son Film - JAGTEN

Yalnız bir öğretmenin kimilerine göre sıkıcı hayatıyla başlıyor film, yaşadığı coğrafyanın normal kabul edeceği hemen her şeyi yaparak hayatını renklendirmeye çalışan ama yalnız bir öğretmenin hayatından ufak parçalar vererek başlıyor film.

Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg’in İskandinav kültüründe ki erkek sohbetini en iyi şekilde yansıttığını da düşünüyorum. Daha önce ki birkaç filmde de bunu görmek mümkündür, How to Train Your Dragon filminde ve Beowulf & Grendel destanında anlatıldığı üzere İskandinav erkekleri akşamları büyük bir masanın etrafında toplanır içki içer ve şarkılar söylenir. Hatta dev grendel bu şarkı söylenen akşamlardan rahatsız olduğu için insanların köyüne saldırarak birçok kişiyi öldürür.

Jagten de bu sahneyi iki kere görüyoruz, ilkinde filmin başında Lucas ve arkadaşları bir içki masasının başında sohbet ediyor şarkı söylüyor ve içiyorlar. Tıpkı bizim yaptığımız gibi fondip bile yaptırıyorlar birbirlerine. İkinci ise lucas’ın oğlunun av lisansını aldığı sahnede görüyoruz. Birkaç kadehten sonra erkeklerin o kalın sesleriyle şarkı söylemelerini görmek çok hoştu. Aradan yüz yıllar bile geçse kültürün korunduğunu görmek, uzakta bile olsak orada yaşayanlara sempati duymamıza yetiyor.

Filmin durağanlığı konunun keskinliği ile orantılı diye düşünüyorum, lucas’ın yalnız ama özünde iyi bir insan olduğunu çok iyi yansıtıyor yönetmen. Özellikle çocuklarla oyun oynadığı sahnede, kendini işine veren biri olarak değil oynadığı oyundan zevk alan biri olarak görüyoruz lucas’ı. Renklerin pastelliği, Danimarka sonbaharı, taşranın sessizliği ve diken üstü bir konu bir araya geliyor ve Mads Mikkelsen’in mükemmel sakinliği ile filmin yavaşlığı bir yerden sonra rahatsızlık vermemeye başlıyor.

Küçük kızı oynayan Annika Wedderkopp için ayrı bir paragraf açmak gerek. Küçük oyuncuların her zaman insanı şaşırtan bir gerçekliği olduğu şüphesiz ama farklı ve anlayamadığımız bir dilde konuştuğu için biraz olsun bu gerçeklikten uzaklaştığını düşünüyorum. Her şeye rağmen küçük klara çok başarılıydı.

Kasaba halkı genel olarak ciddi eleştiri almış olsa bile biraz empati ile hepimizin onlardan farksız olduğunu görebilirsiniz. Konunun hassasiyeti ve travmatik oluşu nedeniyle insanların pek mantıklı davranamayacakları çok belli. Ancak marketten kovmak nedir arkadaş, orası bana biraz abartı geldi doğrusu. Ve lucas’ın sakinliği biraz fazlaydı, markette ki adama kafa atması bile ağır çekimdi resmen.
Lucas’ın karşı karşıya kaldığı suçlama, inanın yüzüne dövme yaptırması gibidir sonuç ne olursa olsun insanların size her zaman bu şekilde bakacağı gerçeğini değiştiremiyorsunuz. Nitekim filmin sonunda yönetmen bunu çok net gösteriyor.

Sonuç ne olursa olsun 2012’nin en iyi filmlerinden biri, İskandinav sinemasında ki yükselişten herkes gibi bende memnunum tabi ve Mads Mikkelsen’in bu filmdeki rolü ile Cannes Film Festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü aldığını hatırlatmak isterim.